Mektuplar

Engelli Çocukların Dinî Yükümlülüklerini Soran Anneye Mektup

18525
11.10.2012

Selamünaleyküm. Oğlumun tedavisi için hastanedeyiz. Burada oğlum gibi engelli çocuklar var. Annelerinin de acil cevap beklediği soruları var. Bedensel engeli olan yaşları 13-15 arası erkek çocukları ile ilgili sorumuz olacak. Zihnî melekeleri açık fakat yürüyemiyor, konuşamıyor ve ellerini dahi kullanamıyorlar. Göz ve işaret diliyle iletişim kurabiliyoruz, farkındalıkları var. Bu çocuklarımızın fıkhi yükümlülükleri hakkında bilgi verir misiniz? İhtilam sonrası gusül almaları, namazdan sorumlular mı, sorumlularsa nasıl kılacakları, dua öğrenme ve okumaları mümkün değilse durumları hakkında ilminize ihtiyacımız var. Mümkünse engellilerle alakalı detaylı hükümleri yayınlamanızı rica ediyoruz. Birçok annenin ortak talebidir. Allah razı olsun.

Selamünaleyküm. Rabbimiz, bütün insanları imtihan maksadı ile bu dünyaya göndermiştir. Bu imtihan, imanla alakalı hususlarda olacağı gibi, bedenlerimiz, elimizdeki mallar ve benzeri dünyevi nimetler üzerinden de olmaktadır. Kitabımız Kur’an, bu hususu çok açık bir şekilde bize bildirmektedir. Bakara suresinin yüz elli beşinci ayeti bu ikazı çok açık bir şekilde yapmaktadır. Yaptığı her işinde muhakkak bir hikmet bulunduğuna iman ettiğimiz Rabbimizden bize gelecek her hangi bir musibete bu çerçeveden bakmaya gayret ederiz. Size Allah Teâlâ’nın sabırlar yağdırmasını dilerim. Şunu çok iyi bilerek bu sözleri size yazıyorum: Siz, acıyı hissederek yaşıyorsunuz; ben veya başka birinin, sizin hissiyatınızı aynıyla hissederek sizinle konuşması elbette mümkün değildir. Bunu takdir etmekle beraber, meseleye dinimiz açısından bakarak düşünmeye de mecburuz. Allah Teâlâ, işinizi kolay kılsın, sıkıntılarınızı ecre tebdil etsin. Fıkıhla alakalı noktalardan önce şu hususları da tespit etmemizde yarar vardır:
Özürlü yaratılan bir çocuğu, önceden ana babanın işlediği bir günaha ya da birisinin bedduası gibi bir nedene bağlamak doğru değildir. Biz yaratılmadan çok öncesinde Allah Teâlâ, bizim kaderimizi de yazmıştı. Çocuklarımızın sağlam veya özürlü doğmaları da o kadere dâhildir. Biz anne babalar olarak, sağlam veya özürlü nasıl yarattı ise çocuklarımızı yaratıldıkları gibi kabul eder, Allah'ın bir emaneti olarak görürüz. Hangi çocuğun bizim için hayır olacağına şimdiden karar veremeyiz. Nice anne babalar, çok sağlam doğurup büyüttükleri çocuklarından dolayı hiçbir hayırlı akıbet bulamayacakken, şu veya bu şekilde özürlü bir çocuk büyüten anne babalar da o özürlü çocukları ile beraber cennetlerde nimetler içinde  yüzeceklerdir.

Mü'min insanın çektiği hiçbir sıkıntı boş değildir, boşuna değildir. Çektiğimiz sıkıntıların büyüklüğü kadar da karşılık alacağımızı hiçbir zaman unutmayalım. İnsanlığın en büyüğü ve efendisi olan sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizin, Allah'a yakınlığı, kulluktaki üstün makamları herkesin bildiği şeylerdir. Buna rağmen, sıradan bir insanın tahammül bile edemeyeceği sıkıntılara göğüs germiştir. Yetim doğmakla başlayan hayatı, üç gün üst üste rahat edebileceği bir ortam bulmadan bitmiştir. Çünkü en büyük makamın sahibi olarak o, en büyük sıkıntılara muhatap oldu. Büyük dağın karı da büyük oldu. Mü'minler için de bu kural geçerlidir. Allah'ın kaderine razı olduktan sonra mü'min, ne kadar sıkıntı çekerse o kadar ecir kazanacak demektir. Özürlü çocuğun özürlülük oranı da buna göre değerlendirilmelidir. Ayağına bir diken batan da Allah'ın rahmetini görecektir, üzerine gökten kaya düşen de… Herkes Allah'ın kuludur ve O'nun rahmetinin beklentisi içindedir. Meseleyi böyle anlamamız gerekir.

Başımıza gelen musibetleri arayan ve musibeti özleyen insan durumunda olamayız. Allah'tan afiyet dileriz. Sıkıntısız bir hayat, sağlam bedenler isteriz. Eğer Rabbimiz, biz istemediğimiz hâlde bize sıkıntılı bir hayat takdir buyurursa, insan olarak o sıkıntıyı gidermek için çabalarız. Ne kadere asi oluruz ne de tembel tembel otururuz. Yavrumuz, engelli doğdu ya da sonradan başına bir şey geldi ise onu sırtımıza alıp dünyayı tur atmaya razı olacak bir himmet ve heyecan içinde oluruz. Hem ağlarız hem de yapabileceğimizi yapmaya çalışırız. Bir sonuca ulaşabilirsek, o sonucu da Rabbimizin ihsanı olarak görürüz. Hiçbir şey elde edemezsek, sabrımızla ve çalışmamızla bir şeyler kazanmış oluruz.

Böyle bir musibetle karşılaşan anne babalar veya diğer insanlar, üzerimizdeki nimetleri hatırlayıp Rabbimize şükrederiz. Daha beter sıkıntıların da olabileceğini düşünürüz. Hiçbir şey yapamazsak dua ederiz. Acıları paylaşacak bir insanlık gösteririz. Acı sahibini yalnız bırakmamaya çalışırız. Onun toplum içinde horlanmaması, ezilip itilmemesi için yapılabilecekleri yapmakta gayretli oluruz. Bütün bu yapacaklarımızı da üzerimizdeki bir FARZI KİFAYE olarak görürüz. Yani lütfedip yaptığımız bir iş değil, karşılığını Allah'tan bulacağımız bir iş, bize Allah'ın emri olan bir iş olarak görürüz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: 'Beni zayıflarınızın yanında arayın.' buyurmuştur. Bu, ümmetimizin karakteridir, böyle bir ümmet olmaya mecburuz. Engelli bir mü'minin ibadetleri ile ilgili olarak da şu kuralları bilmemiz gerekmektedir:

1- Dinimiz, ibadet yükümlülüğünü üç şarta dayalı olarak getirmiştir. Bu üç şart şunlardır: Müslüman olmak, büluğ çağına ermiş olmak ve akıllı olmaktır. Beden sağlığı ise ibadet şartlarından biri değildir yani beden sağlığı olmayan ibadet yapamaz, yapmayacak diye bir ilke yoktur. Sadece, sağlığı konusunda sıkıntısı olana, sıkıntısı kadar kolaylık getirilmiştir. Bunun yanında akıllı olmayan ise tamamen ibadetten muaftır. Aynı şekilde büluğ çağına gelmemiş olan için de sorumluluk yoktur. Engelli çocuklarımızı zihinsel yetersizliği olanlar ve bedensel yetersizliği olanlar diye, ikiye ayırmamız gerekiyor: Aklı ile alakalı bir sorunu olmayan engelliler, bedensel olarak yapabildikleri ibadetlerle yükümlüdürler. Ne kadar yapabiliyorlarsa o kadar yapmalıdırlar. Aşağıda ölçülerini vereceğimiz şekilde ibadet yapacaklardır. Akıl açısından bir eksiklik varsa, eksiklik oranı kadar da sorumluluk kalkar. Tıbben akıl açısından verilecek rapor önemlidir. Doktorların 'akıllı' görmedikleri biri ibadet yaptırılmak durumunda değildir. Ne kadar yapabilirse o kadarı yeterlidir. Erkekler gibi menisi gelen bir erkek çocuk veya kadınlar gibi aybaşı olan bir kız çocuk büluğ çağına gelmiş sayılır. Menisi gelmeyen ya da aybaşı olmayan ama on sekiz yaşını geçen çocuk yine büluğ çağına gelmiş sayılır.

2- Engelli durumunda olan ve akıl açısından sorunu olmayanların en büyük ibadeti imanla ilgili hususlar olmalıdır. Allah'a iman ve ilgili konularda iyice öğretilmeliler ve herkes gibi bir iman içinde olmalıdırlar. Bu onlar için büyük bir kazanç kaynağıdır. Allah'ı zikretmesi mümkün olan da belli zikirlere alıştırılmalı o zikirleri sürekli yapmalıdırlar.

3- Engelliler için en önemli ibadet hususu namaz ve namaza bağlı olduğu için temizliktir. Temizlikte kural şöyledir: Bedensel olarak taharette ne kadar başarılı olabiliyorsa o kadar taharet yapmak zorundadır. Zorlanmadan ve acı çekmeden yapamadığını, yardımcıya yaptırabiliyorsa yardımcısına yaptırır. Bu da olmuyorsa engelli için TAHARET ZORUNLULUĞU YOKTUR. Taharet yapmadan normal işlerine devam eder. Bu günlük hayatı için de geçerlidir, namaz gibi ibadetleri için de geçerlidir. Gusletmesi veya ettirilmesi mümkünse gusleder. Sağlığı açısından gusletmesi sakıncalı ise ya da onu guslettirecek biri bulunamıyorsa teyemmüm eder. Abdestte de kendi başına sıkıntı çekmeden abdest alabiliyorsa kendisi alır. Yardım edeni var ve ona yaptırabiliyorsa ona yaptırır. Bu ikisi de olmuyorsa teyemmüm eder. Teyemmüm de sıkıntı veriyorsa teyemmüm de kalkar. Namaz vakti geldiğinde abdestli gibi namaza durur. Onun için o namaz tamdır, eksiksizdir. Namazda kural şöyledir: Namazın dış ve iç şartlarını, normal olarak yapamayan birinden O ŞART VEYA O FARZ KALKAR, ne kadar yapabiliyorsa o kadar yapar. Namazı da tam sayılır. Kıbleye dönemeyenden kıble şartı kalkar. Ayakta duramayandan ayakta durma şartı kalkar. Fatiha suresinin tamamını okuyamayandan tamamını okuma şartı kalkar, hiç okuyamayandan da KIRAAT ŞARTI KALKAR. Böyle biri, bedenini örtemiyorsa, örtmediği hâlde namaz kılar. Namazla alakalı ölçü şudur:
NE KADARINI YAPABİLİYORSA O KADARINI YAPAR AMA NAMAZI TAMDIR BİİZNİLLAH.

Hac ibadeti için de bu ölçüleri kullanabiliriz. Genellikle böyle engellilerin haccetmesi neredeyse mümkün olmayacağından haccetmeleri gerekmez. Oruçta ise durum şudur: Doktor izin verirse oruç tutabilirler. İzin vermezse oruç tutmazlar. Kendi malları varsa o maldan her tutamadığı oruç için bir fitre miktarı sadaka verirler. Yoksa onu da vermezler.

4- Engelli çocukların veya büyüklerin AVRETİ İLE ALAKALI kural da şöyledir: Büluğ çağından sonra onların avreti de büyüklerin avreti gibidir. Tedavi veya temizlik, bakım gerekçesi ile avretlerinin açılmasında sakınca yoktur. Şu kadar ki gerekli olmadıkça çıplak elle avretlerine temas edilmemelidir. Gereken yer kadar ve gereken zaman kadar avretleri açılmalıdır. Erkek engelliye erkek, bayan engelliye de bayan bakmalıdır. Mümkün değilse aksi de caizdir. Engelli bir erkeğe öncelikle babası hizmet etmelidir. Babanın olmadığı ya da yapamayacağı durumlarda anne devreye girebilir. Mümkün olduğu kadar mahremler devreye girmelidir. Çaresiz durumlarda yabancılar da devrede olabilir. Allah Teâlâ size sabırlar ihsan etsin. Fâni dünyanın fâni sıkıntıların ebedî nimetler, cennetler kazanan kullarından olmayı size ve bize nasip etsin. Çileli bir anne olarak dualarınızda bizi de unutmamanızı rica ederiz sizden.
Selamünaleyküm.
Nureddin YILDIZ
fb.com/nureddinyildiz
twitter.com/nurettinyildiz
instagram.com/nureddinyildiz

Nureddin Yıldız