Mektuplar

İslam’ı içinden tahrip ve tahrif edenlere karşı neler yapabilirim?

6947
30.10.2015

Selamünaleyküm hocam. Bu sene özel dini (!) bir okulda haftada 3 gün derse başladım, kimya öğretmenliği. Çok tereddütlerle başladım. Oraya boş bir iş için gitmediğimi hissettim ve nitekim de öyle oldu. Din öğretmenleri ilahiyatçı (!) bir bayan. Çocukların beynini sürekli bulandırıyor. Son seferinde, “Allah bizleri tek bir Âdem ve Havva’dan yaratmadı, bunlar bir grup ismi, farklı insan toplulukları, biz kardeş çocukları değiliz vs. Ayet de yok hadis de yok bu konuda, İslam akıl dini bence” deyip açıklamış. Benim bilgim, okuduklarım kadar. Evde herkes sizin sohbetlerinizle oturup kalkıyor, Rabbim bin kez razı olsun. 8 yaşındaki çocuğum sizin öğrenciniz olacakmış, kararlı; ‘hoca olacağım ben’ diyor. Gece gündüz hadis dersleri dinliyor, belki 50 sayfadan fazla not çıkarmış. Benim sorunum ise şu; bu çocukların kalbine atılan bu tohumu temizlemek, onlara iman takviyesi yapmak için ne yapabilirim? Benim gibi bir din cahili ne anlatsın? İlk etapta anlattıklarımı can kulağıyla dinlediler, beni seviyorlar, kalbimiz yatıştı dediler ama onlara delil sunarsam daha huzurlu olurlar. Çok üzülüyorum. Dua ediyorum. O kadar sapmalar var, ne yapacağız, nasıl düzelteceğiz, neresinden tutacağız bilemiyorum.

Aleykümselam.
Aziz kardeşim,
Önce şunu bilmeliyiz:
Bizim mü’min olmamız, ‘dinimizi, emredildiği gibi güzelce yaşayabileceğiz’ anlamına gelmiyor. Mü'min olmak, iman uğruna ve imanı yaşamak için sınav hâlinde olmak demektir. Bunu bilen için iş biraz daha kolaylaşır.
Bu zamanda başımıza gelen musibetlerden biri de şudur:
Her başı örtülü kadın, her sakallı erkek din hakkında konuşabiliyor. Her konuşan da sanki din adına yetkilendirilmiş gibi dinlenebiliyor. Mü'minlerin bir Halife’si yani din adına son sözü söyleyecek bir makamı olmadığı için de ağzına geleni söyleyen, bir dinleyici bulabiliyor. Bir de ilahiyat mezunu ise zaten resmi yetkisi de var kabul ediliyor toplumda. Bu bir işgal provasıdır. Zihinlerimiz işgal edilmekte ve biz etkisiz, yetkisiz olarak beklemekteyiz. Bunun adına cihad sınavında olmak diyebilirsiniz. Bunun adına dini muhafaza ile sınanırken onu ihmal etmek de diyebilirsiniz. Herkes bulunduğu konuma göre tespit yapabilir ve ne yapması gerekirken ne yaptığını anlayabilir.
Üzerimize düşen, eli kolu bağlı beklemek değildir. Eli kolu bağlı gibi bekleyenler kıyamet gününde zincirlenenlerden olabilirler maazallah.
Aziz kardeşim,
Siz ve sizin gibi din himmeti taşıyan kardeşlerimize tavsiyelerimiz şunlar olabilir:
a- Önceliği kendi imanımızı korumaya vereceğiz. Birilerini düşüneceğiz derken, treni seyredip şapkasını çaldıran adam durumuna düşmemeliyiz. İmanımız çok önemlidir; gitmez elimizden diye de teminatımız yoktur. Çok basit gördüğümüz bir iddia neticede bizim imanımıza mal olabilir. Görüyorsunuz, kâfirlerin tahrifatından etkilenme şu anda, maymundan türemeyi kabullenmeye gelmedi ama Âdem aleyhisselamı yok etmeye geldi. ‘Âdemoğlu’ olmayı tepeledikten sonra sıranın nelere geleceğini tahmin etmek bile zor olmayacaktır. Önce imanımız ve biz! Öğrenerek, amel ederek ve ayakta durarak ÖNCE BİZ!
b- İkinci olarak da sorumlu olduğumuz aile fertlerimizden başlayan bir sıralama ile sorumluluk ve ilgi alanımızdakilerle çalışacağız. Bu alanda da:
- Öncelikli,
- En önemli,
- Önemli ve
- Gerekli sıralaması yapmaya mecburuz. Bu sıralama olmadan muvaffak olmamız da mümkün olmaz.
c- Asla tartışma/cevap yetiştirme mantığı taşıyamayız. Soğuk bir kış gününde bir ovayı ateş yakarak ısıtmaya benzer işler yapmanın anlamı yoktur. Allah’ın, ayağını kaydırmayı murat ettiği bir kitleyi tek başımıza toparlamamız görevimiz olabilir ama beklentimiz dâhilinde olamaz. Biz tarafımızı belirlemekle mükellefiz. Tarafımızı belirleyip takatımızı kullandığımızda mesuliyetten de kurtulmuş oluruz. ‘Boş oturmuyoruz ve keyfi yaşamıyoruz’ tavrını meleklere ispat ettiğimizde kurtuluş rotasında bulunuyoruz demektir. Cevap yetiştirmek ve tartışmalarla vakit geçirmek makul bir anlayış ürünü değildir. Aksine dinini tahrif etmek için çırpınanların ekmeğine yağ ve bal sürmüş olabiliriz.
d- Kendi ihtisas alanımızı çok iyi başarmalıyız. Mesela siz, iyi bir kimya öğretmeni olmalısınız. Kimyada iyi olmadıktan sonra ‘dinin altını oyma felsefesinde uzman’ birine cevabınız hiçbir zaman darbe vurucu bir etki taşıyamaz. Kendi alanınızda etkin olduğunuzda ise kısa bir cümle de olsa katkınız işe yarayacaktır.
e- Fesatçıların ve dinini tahrif etmiş Yahudilerden, Hristiyanlardan etkilenenlerin ortaya attıkları ayrıntılara takılıp kalamayız. Mesela onlar ‘filanca hadis aklıma ters düşüyor’ dediğinde bizim saatlerce o hadisi ispat etmeye kalkışmamız, rüzgârlı bir havada balonları rüzgârdan şişirmek gibi olur. Onun yerine canlandırılması gereken o hadis değil ‘Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerine iman’ olmalıdır. Genel olarak iman edildiğinde ve o iman sarsılmadığında kimse şu veya bu hadisi sarsamaz.
f- Ümmetimiz, insan üzerine yatırımı olan bir ümmettir. Din de bize, bu ümmetin büyükleri kanalıyla gelmiştir.
Bu şu demektir:
Biz dinimizi bir vadide gömülü bulunan anıt eserler üzerinden almadık. Peygamber aleyhisselam efendimizin şahsı bizim önümüzde durdu. Ashabı kiram O’ndan aldı. Tabiin nesli de onlardan aldı. Ebu Hanifeler onlardan aldı… Bu ismi ve mevkii hassas büyükler üzerinde ilkeli olmamız gerekiyor. Bir sahabiye öyle veya böyle dil uzatıldığında sessiz kalınınca, ertesi gün dini müdafaa imkânını da fark etmeden kendi elimizle daraltmış oluyoruz. Hurafelere ve uçuk, dayanaksız menkıbelere dalmadan bu ümmetin selefini, dini taşıyan ana kadrolarını korumayı dini koruma olarak bilmeye mecburuz. Onların masum kalıbına oturtulmadan korunması gerekmektedir.
g- Ve olaylara bakışımız, günübirlik bakışlı olmayacak. Âdem aleyhisselamdan buyana gelen ve kıyamete kadar sürecek olan bir mücadelenin biz belki de bir dakikaya bile tekabül etmeyen anını yaşıyoruz. Değerlendirmemizi dün izlediğimiz haber bültenine göre yaparsak yanılırız. Takvimimizi duvardaki takvimden Levh-i Mahfuz’daki takvime taşıyalım. Aktörleri de ABD ve filancalarla filan mü'minler listesinden çıkarıp hak ile batıl mücadelesi sathına alalım. Allah Teâlâ ile İblis arasında simgelenmiş mücadeleyi anlayalım. Kavrayışımız değişecektir. Ufkumuz açılacak, enerjimiz artacaktır. Sabrın niteliğini ve etkisini yeniden idrak etmiş olacağız.
h- Bütün bunlarda, Allah’ın muhafaza etmeyi murad buyurduğu kulları kurtulacak, gerisi ise helak olacaktır. Madem bu bir hakikattir, biz de dua kalesine sığınacağız ve yoğun bir dua ile Rabbimizin bizi muhafaza etmesini isteyeceğiz.
Bize de dua edin lütfen. Allah’a emanet olun. Yeğenimizin de gözlerinden öperim.
Selamünaleyküm.
facebook.com/nureddinyildiz
twitter.com/nurettinyildiz

Nureddin Yıldız