Hocam! Bu Mektubu Göz Yaşlarımla Süsledim
Selamunaleykum Hocam,
Adım ................., 21 Mayıs 2015 Perşembe günü, Isparta programınızda tanışmıştık. Hocam öncelikle o güne dair hissettiklerimi sizinle paylaşmak istedim. Ardından da bir sorunum hakkında size danışmak istiyorum.
Benim için “milat” denebilecek bir gündü, meclisinize beni de dahil ettiniz, yanınıza oturttunuz, elimi tuttunuz, inanın çok mutlu oldum. Benim, sohbetlerine katıldığım tarikatta, Şeyhi korumalarının arkasından görmüştük. Uzakta… Yanına yaklaşmak pek mümkün değil… Allah dostuna yaklaşmak istemişsiniz, özlem duymuşsunuz önemi yok. Koruma kalkanı karşınızda… Caminin çıkışında bir ev gördüm ki saray gibi, demir kapılarla çevrili, içeri genç bir müridin girmesi pek mümkün değil, ancak 500 bin TL değerinde araçlar girebiliyor. Ben, beni davet ettiğiniz Muhammed Hocam’ın evine gelirken bir yandan da çekindim. Acaba sizde mi öyle uzak duruyordunuz, emin olamıyordum. (Bu satırları yazarken de ağlamamak için kendimi zor tutuyorum.) Yanınıza geldiğimde bana kollarınızı açtınız, sarıldınız, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Hırlı mıyım hırsız mıyım belli değilken bana sarıldınız. Yanınıza oturtup, elimden tuttunuz. İşte o an ben o mecliste, Asr-ı Saadet esintisini yüreğimin en derininde hissettim. Hatırlarsanız, ayrılırken ilk sarılışımızdan sonra bir kere daha sarılmak istedim size. Kabul ettiniz ve “İnşaallah bu sarılışımızla bir daha hiç ayrılmayız” diye dua ettiniz. Belki fark etmişsinizdir, o an karşınızda ağlamamak için kendimi zor tuttum. O ne güzel bir sarılış, ne güzel bir veda, ne güzel bir dua idi. (Bu dua anı aklıma geldikçe ağlıyorum, dayanamıyorum, bu mektubumu da gözyaşlarımla süsledim)
Benim Sevgili Hocam, beni de bir talebeniz bilin isterim. Bir günüm sizinle birlikte geçti ya, belki onlarca senelik bereket elde ettiğimi düşünüyorum, hissediyorum. (Tarikat mekanizmasındaki tevbe alma sistemini kullanarak vazgeçemediğim günahlarımdan sizin yanınızda bulunduğum günün bereketiyle, akşamında vazgeçtim.) Beş dakika sizi ayaküstü görsem şükür namazı kılacağım bir durumda, sizinle bir gün geçirmek benim için ne demektir, hislerimi anlamışsınızdır. Belki binlerce genç talebeniz benim yakaladığım fırsatı yakalamak isterdi ancak Rabbim bana bu fırsatı nasip etti, sizden bir günde eğitim aldım, terbiye aldım, nice bereketler aldım. Daha çok yazmak isterim, insan sevdiğiyle konuşmaya doyar mı hiç hocam! Ancak işiniz vaktinizden çoktur, benim de öyle olmalıdır, çünkü Nureddin Hocam’ın talebesine de bu yakışır diye düşünüyorum. Vaktinizi daha fazla meşgul etmemek için hissettiklerimin bir kısmını sizinle paylaşmak istedim, daha doğrusu paylaşmadan duramadım. Rabbim nasip eder de Cennetine girebilirsek sizinle orada en tatlı, en doyumsuz sohbetleri yapmayı Rabbim’ den niyaz ediyorum.
Sevgili Hocam, hislerimin yanı sıra içimi sık sık bunaltan bir sorunumu da sizinle paylaşmak istiyorum. Bir sohbetinizi dinlerken “biz hukukçularla ilgileniyoruz, diğer meslekleri de diğer mümin kardeşlerimiz düşünsün” anlamında bir cümlenizi işittim. Hukuk fakültesinde, ticaret hukuku kürsüsünde asistanım malumunuz. Ciddi bir çalışma ve emek gerektiren bir meslekmiş onu öğrendim. Ancak bazen dersime çalışırken, bunlar dünyalık meseleler deyip içime soğuma geliyor. “Allah’ım razıdır yaptığım işten” diye gönül rahatlığıyla diyemiyorum. Şirketlerin, bankaların hukukuna çalışıyorum. Bu alanda Türkiye’de en iyi hukuk akademisyeni olmak için çabalamam, Rabbim’in rızasını kazandırıcı bir yol olabilir mi bana? “Bu alanın en iyisi olmak için çabala, en iyiler çoğunlukla İslam’ı yaşamaya çabalamayan ya da çabalama gereği dahi duymayanlar arasından çıktı, bu alanın dehası da Mümin insanlar arasından çıkmalı” diye bir telkini gönül rahatlığı ile kendime verebilir miyim? İşimden bunalınca -her ne kadar dünyalık bir hukuk düzeni olsa da çalıştığım alan- gönül rahatlığıyla Hasbünallah deyip işime tekrar koyulabilir miyim? Rabbim bu yolda da bana yardımcı olur mu, çalışmalarımla O’nun rızası yolunda kazanımlar elde edebilir miyim? Sevgili Hocam, bu konuda, bana bir tavsiyeniz, telkininiz olur mu acaba?
2008 yılının ÖSS sınavında iyi bir güdülenme ile Türkiye çapında 180. olmuştum. O günlerin güdülenmesi geride kaldı. Uzun zamandır, içimdeki çalışma ateşini tekrar yakmak için bir kıvılcıma hasret bir talebenizim. Yanınızda bulunmak beni epey bir güçlendirdi, ayağa kaldırdı, üzerimdeki ölü toprağını atmamı sağladı. Şimdi şahlanma vaktidir dedim ve içimi kasıp kavuran ve de çalışmalarımdan beni bazen soğutan, çoğu zaman vaktimi bereketsiz ve yanlış kullanmama sebep olan bu sorunumu size yöneltmek istedim.
Vaktinizi meşgul etmek üzerime vebal bırakabilir ancak “bazen bizlerin de morale ihtiyacı oluyor” demiştiniz bir sohbetinizde. “Belki samimi duygularım sizlere bir nebze de olsa moral olur, bu da beni çok daha mutlu eder” düşüncesini de taşıyarak bu iletimi hazırladım.
Ellerinizden hasretle öperim, sizi şimdiden çok özledim Sevgili Hocam. Rabbim hedef gösterdiğiniz gençler arasına dahil olabilmemizi inşallah nasip eder.
Hürmetlerimi sunarım.
Aleykümselam.
Güzel kardeşim benim,
Ne büyük bir nimet içinde yüzüyoruz biliyor musun? Annelerimiz bir değil, toprağımız farklı, şehirlerimiz uzak, birbirimizi bilmez görmez iken sevdin ve sevildin, sevdim ve sevildim; bu nasıl bir nimettir, bu ne muhteşem bir manzara, ne hoş bir lezzettir!
Allah, Allah!
Şu insanlığın önderleri sahabiler bunu yaşayıp gitmiş olmalılar bu dünyadan. Ne büyük bir fırsat bulmuş onlar meğer. Biz de bugüne kadar neler kaçırmışız neler.
Ciltler dolusu kitap okumuş gibi hakikatler okunuyor sende güzel kardeşim. Sen münbit bir toprak olmasan yağmur sana ne yapabilirdi? Rabbimize şükretmemiz gereken, ‘ey şükür, kuşat dilimizi, gözümüzü ve kalbimizi!’ diye nidalanan bir nimet ortamındayız. Elhamdülillah.
Güzel kardeşim, sen mi beni bulduğuna ben mi seni bulduğuma bakıp kazançlıyı ölçsek, ne dersin? Buluşup mutlu olmamızın kaybedeni biiznillah İblis’tir. İkimiz de kazandık. Öğlen namazı kılıp kazandığımız gibi, Ramazan’da oruç tutup kazandığımız gibi kazandık buluştuğumuzda. Kim bilir ya, belki bir daha bir arada olmak bu topraklarda nasip olmayacaktır bize; yarını muğlak bir dünyada yaşıyoruz. Allah’ın kaderi ya, toprağın üstünde iken tekrar buluşamayabiliriz. Buna ağlamam da. Ama bir kere daha buluşacağız güzel kardeşim. Adımı bilir gibi bilirim ve inanırım ki bir kere daha buluşmamız olacaktır. Hiçbir engel olmadan, sarılıp kucaklaşmanın, bütün hasretleri gidermenin diyarında büyük bir buluşmamız olacak. Sen ve ben buluşacağız. Buluşmayı ve bağırlarına sarılıp onlara yapışmayı özlediğimiz dostlarla buluşacağız o gün. Gamsız, kedersiz diyarda olacağız biiznillah. O günkü buluşmamız, buralardaki buluşmamızdan daha kesin ve daha görkemlidir. Bütün dualarım, beklentilerim sen ve senin gibi kardeşlerimle orada buluşmaktır. Buralardaki buluşmalarımızı da o günkü buluşmanın yatırımı olarak görüyor ve saklıyorum. Senin temennilerin, duaların ve şahitliğin benim o günkü yatırımımdır.
O gün, Allah için yapılandan başka hiçbir şeyin işe yaramadığı gün, bu beraberliğimizi değerlendireceğiz biiznillah.
O gün için heyecanlanıyorum; Allah, Allah!
Güzel kardeşim,
Yazındaki soruna cevap vermeyeceğim. Cevap yerine sana şunu söylemek isterim:
Sen Âsiye ol. Rabbini bil. Teslimiyette kusur etme. Fedakârlığa hazır ol. İhlasını yitirme. Sonra da sarayın adının ‘Firavun Sarayı’ olduğuna da bakma, yoluna devam et. Bunları yapamazsan o zaman da camide bile olduğuna güvenme sakın.
Rabbim seni korusun. Ümmetimin umudu, yüreği hür gençlerden olasın. Gündüz, gece her zaman iyi haberlerini bekleyeceğim. Sana dualar edeceğim. Seni hasretle kucaklarım, sen Rabbinin rızasını arayan genç!
Nureddin Yıldız
twitter.com/nurettinyildiz