Yazılı Fetva

İslami giyim nasıl olmalıdır?

18395
13.08.2015

Şalvar, cübbe, sarık dışında İslami bir kıyafet olamaz mı?

Dinimiz İslam, akide ve amel dinidir. Yeryüzünde Allah’ın hükmü icra edilsin, batıl sesini yükseltmesin diye vardır. Kılık-kıyafet gibi tali meseleler İslam’ın ana meseleleri değildir. Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların kıyafetlerinde şekiller değil ölçüler vardır. O ölçülere bağlı kalındığında renk ve şekil önemli değildir. Şalvar, cübbe bir şekildir. O şekille sınırlı bir kıyafetten söz etmemiz doğru olmaz. Bilhassa, Müslüman halklardan bir halkın kıyafetini, İslam’a mal etmek ve o kıyafette olmayı Müslümanlık, o kıyafet dışında kalmayı kâfirlik gibi görmek asla doğru olmaz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ve ashabının uygulamalarını elbette kendimiz için temel örnek olarak görürüz. Eğer sarık kullanmayı bize de emir buyurduysa, artık sarık bizim için dinin bir parçası olur. Onu sarmayı sevap vesilesi görürüz. Cübbe de böyledir, şalvar da. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sarık kullanmıştır. Sarık sünnettir. Buna itiraz edilemez. Ama cihad etmek, İslam’ın izzetini korumak bin sarıktan önemli ve önceliklidir. Biri bir Müslüman’ın başında semboldür, diğeri ise İslam’ın varlığı veya yokluğu ile ilgilidir.
Âlimlerin asırlardan beri yazdıkları eserleri incelediğimizde şunu görmekteyiz: İslamî elbise şöyle olacak demekten çok, elbisede şu özellikler olacak demişlerdir. Mevsimlerin farklı yaşandığı yörelere göre dikkate alındığında, ashabın kıyafetini aynen
giymenin mümkün olmadığı da anlaşılacağından, zorlamaya meydan vermeden bir din yaşamanın bu usulle daha doğru olacağı anlaşılır.
Müslüman bir erkek veya kadının kıyafetinde temel karakterler avreti örtmek, temiz olmak, kibir vesilesi yapmamak ve başka milletlerin din kisvesine benzememektir. Bu karakterlere uyulduğunda kıyafet kıyafettir ve mubahtır. Bizim böyle bir meseleyi incelerken özellikle vurgulamamız gereken bir nokta daha vardır. Müslüman ‘yaptım oldu’ mantığıyla yaşadığında Allah’ın rızasına eremeyebilir. Dinin istediği şeyleri, onun istediği gibi yapmak ilke olmalıdır. Yaygın kullanılan bir kelime olarak tesettür, özellikle örtünmekle tanıtılabilecek bir kavram değildir. Tesettür, tam anlamıyla karşı gözlerden korunmaktır. Eğer bir kıyafet, kadının üzerinde iken erkeğin dikkatini çekiyor ve kadını daha cazip hale getiriyorsa, o kıyafetin tesettür mağazasında satılması İslamî olmasını gerektirmez. Hatta tesettür adı altında şeytana hizmet edilmiş bile olabilir. Çünkü asıl olan giyinmek değil, korunmaktır. Erkek baktığında, onu ikinci defa bakmaya zorlayacak çekicilikteki bir kıyafet bu açıdan tartışılır niteliktedir.
Benzer şeyleri erkek için de söylemek mümkündür. Erkeğin avreti kadının avretine göre farklı olmakla beraber, avret olan bölgenin örtülmesi, daha dikkat çeker hale getirilmesi olarak uygulanıyorsa yine bir yanlış anlaşılma var demektir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin aynen taklit edilmesi kadar güzel bir amel olamaz elbette. Ama biz, dinimizi yaşarken önemliler ve öncelikliler, farzlar-vacipler, haramlar-mekruhlar gibi tasnifler yaparak yaşıyoruz. Bir konunun önemli olmasıyla öncelikli olması aynı görülemez. Allah’ın kullarına emirleri böyle bir tasnife tabi tutulup yaşanmalıdır. En mühim ibadetimiz olan namazı esas alarak konuşacak olursak namaz, her zaman önceliklidir. Sürekli bir numaradır. Bu örneklemeden yola çıkarak şunu kaydedebiliriz: Bir kıyafet tesettürü -karşı gözden korunmayı- sağladıktan sonra, şekli üzerindeki ayrıntılarda ele alınan bir kıyafet şeklini namaz düzeyinde bir numaralı konu olarak göremeyiz. Ama tesettürü namaz düzeyinde görürüz. O da önceliklidir ve sürekli bir numaradır. Daha şuurlu ve lezzet veren, iz bırakan bir Müslümanlık için bu kurallara dikkat ederek yaşamamız gerekiyor.

Nureddin Yıldız