Allah neden kâfirleri helak etmiyor?
Allah neden kâfirleri helak etmiyor? Onlar sürekli Allah’ın dinini ve insanlığı yok etmeye uğraşıyorlar. Allah dilese onları yok edemez mi? Firavun’u, Karun’u helak etti. Bunların hangisi Firavun’dan aşağı kalır!
Evet, dilese yok eder.
Etti de.
Nice milletler, izleri bile kalmayacak şekilde helak olup gittiler. Korkunç azaplarla yok oldular. Allah Teâlâ o zaman diledi, yaptı. Şimdi de dilese yapar. Peki, neden yapmıyor? Biz, olayı kendimizle sınırlı görüyoruz. Mü’minler olarak biz varız, bir de kâfirler var. Hayat da bizimle sınırlıymış gibi tasavvur ediyoruz. Gerçek ise böyle değildir. Hayat Âdem aleyhisselamla başladı. Son insana kadar da devam edecek. Bir defa, muhatap kitle bizden ve onlardan ibaret değildir. Bizim bilmediğimiz geçmişte ve gelecekteki milyarlar var. Yer de bizim yerimizden ibaret değildir. Bütün bir âlem söz konusudur. Zaman da, bizim içinde sadece bir nokta kadar kalabileceğimiz geniş bir zamandır. Milyarlarca insanın ve on binlerce yılın içinde birkaç insan ve birkaç nokta, tepeden bakıldığında ne kadar görülebilir? Bizim bakışımızla, Allah Teâlâ’nın bakışı arasında önemli bir fark olacağını,bu farkın da verilecek karara etki edeceğini bilmemiz gerekir.
Bir ayrı nokta da şudur:
Küfrü ve batılı yaratan Allah’tır. Batıl kendiliğinden ürememiştir. Allah Teâlâ kâinatı yaratırken, her taşın yerini belirlemiş, bir damla suyun bile ne zaman ve nerede yaratılacağını tayin etmiştir. Hakkın karşısına dikilecek batılı ve onun başı olan şeytanı, bilerek ve bir maksada binaen O yarattı. O’nun yaratması kesinlikle bir hikmete dayalıdır. Boş ve gereksiz bir şey O’nun mülkünde olamaz. Kul, Rabbinin işindeki hikmeti bilemeyebilir. Bu gayet tabiidir. Kul neyi ne kadar biliyor ki, o derin hikmetleri bilsin? Bilemediği için de karşı durmaz, tereddütler içinde kalmaz. Kalbi rahattır. Çünkü Allah’ın mülkünde yersiz ve gereksiz şey yoktur. Yılan bile gereklidir. Kış gereklidir. En az yaz kadar gereklidir. Üşüsek de, üşümesek de bu böyledir.
Başka bir noktadan bakıldığında ise şu gerçeği görürüz: Doğruya neden doğru denmektedir? Doğru, karşısında yanlış bulunduğu için doğrudur. Ak, karanın karşısında bulunduğu için aktır. Zıtlar birbirlerinin adeta varlık nedenleridirler. Hakkı hak olarak teşhir eden de bu anlamda batıldır. Batılın olmadığı bir dünyada hak neden var olacak? İyilik, kötülüğün alternatifi olarak bulunduğu için değerlidir. Saf iyilik ve saf güzellik cennette olacaktır. Batılın bulunmadığı ortam cennet ortamıdır. Batılsız ve hakka saldıran düşmanın bulunmadığı bir âlem olamaz. Allah Teâlâ kullarını imtihan için bu âleme gönderdi. Tabii olarak onların içine nefis koyacak, nefislerine meyledip etmediklerini görecektir. Şeytanı yaratıp güçlendirecek, kullarının ona aldanıp aldanmadıklarını görecektir. Kâfirleri mü’minlerin karşısına çıkaracak, mü’minlerin üzerlerine düşen savunma görevini yapıp yapmadıklarını, cihad edip etmediklerini görecektir. ‘Batıla ne gerek var?’ demek, beni namaza neden kaldırıyorsunuz demek kadar lüzumsuz ve yersiz bir sorudur. Bu büyük mülkte, bu büyük imtihanda bunlar en tabii gereklerdendir.
Zor dönemin mü’min şairi Necip Fazıl Kısakürek, şiirinde bu hassas anlamı çok güzel ifade etti. Allah onu ve bizi mağfiret buyursun:
Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın
Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın.