Yazılı Fetva

İnsanın kendisine eziyet ve zorluk çıkarması sevabını arttırır mı?

1752
20.03.2023

Hocam, benim babam bir tarikata bağlı ve kendisi çok değerli bir insandır. Bizi canından çok sever. Annemi de çok sever ve sayar. Biz büyüdükçe babamın bir sıkıntısını (daha doğrusu sıkıntı mı onu da tam bilemiyorum) fark ettik. Babam kendine ne kadar eziyet edersen o kadar çok sevap kazanırsın diye özetleyebileceğim bir mantığa sahip. Bazen yemez veya çürük yiyecekleri yer. Elmanın çürüğünü atmaz. Nefis şımarmasın der. Bizi de öyle yetiştirmeye çalışıyor. Kendine ve bize eziyet ederek sevap kazanmaya çalışıyor. Meşhur sloganı şudur: “Bizden öncekiler…”
Hocam, bana bir kitap tavsiye edebilir misiniz? Ben işin doğrusunu anlamak istiyorum. Teşekkür ederim size.

Babanız hakkında iyi niyetli bakışınız güzel. Siz de babanızın bir kastı olmadığını ama iyi olanı yapmaya çalışırken yanlış yaptığını itiraf etmiş oluyorsunuz. Bu güzel bir şeydir. Size tavsiye edebileceğim direkt bu konuyu anlatan Türkçe bir kitap bilemiyorum. Bütün ahlâk ve tasavvuf kitaplarında bu konu vardır ama özet olmayabilir. Ben sizin için kitaplığımdaki akademik bir çalışmayı özetliyeyim. Dilerim size de bize de faydası olur. (el-Meşakkatü Ala’n-Nefsi’s-Sadiretu Min Zati’l-Mükellef, Abdülaziz bin Muhammed el-Uveyd; 1437, Riyad)

 

  1. Allah Teâlâ, insanın gücü üstünde bir sorumluluk yüklemeyi koymamıştır. Rahmeti gereği kullarına kaldırabileceklerini emretmiştir. Özellikle de bu ümmete getirdiği budur. Mevcut emir ve yasaklarını da kulunun daralması ve zorlanmasına göre hafiflettiği de olmuştur. Bu en tabii uzantılarından biri de Allah Teâlâ böyle bir zorluk emretmediği gibi kulun kendisine zorluk çıkarmasını da yasaklamasıdır.
  2. Zorluk/meşakkat kavramını üç basamaklı olarak ele alabiliriz:
    - Ölüm veya organlara zarar gelmesi gibi ağır olanlar,
  • Parmağının incinmesi gibi hafif olanlar ve
  • Birinci ve ikinci durum arasında ortada olanlar.
    Bu üç durumdan birincisinde hükümler hafifletilir veya kaldırılabilir. İkincide ise hiçbir hüküm değiştirilemez. Üçüncüde ise şahıstan şahsa değişiklik olur. Birinci noktaya yakın ise birinci noktanın hükmünü alır, ikinci noktaya yakın ise onun hükmünü alır.
  1. İnsanın kendisine eziyet olan şeyleri yapması caiz olmaz. Kural böyledir. Bu tür eylemlere şu örnekleri verebiliriz:


- Kulun, Allah’ın emretmediğini kendisine zorunlu yapması durumu: Gece teheccüd namazı terkedilemez bir farz durumuna getirmek, farz-ı ayın olmayan cihadı farz-ı ayın gibi kabullenmek, her türlü gidilebilir iken mesela hacca yürüyerek gitmeyi görev bilmek. Olmayan bir şeyi ibadet düzeyinde iş edinmek gibi uygulamalar buna örnek görülebilir.
- Farz ve vacip olmayan işleri farz ve vacip düzeyinde görüp terkedilemez zannetme de hatadır. Allah Teâlâ’nın emrettiği işler arasında farz veya değil tasnifi yapmasının hikmeti kaldırılmış olmaktadır. Peygamber aleyhisselamın bile kimi zaman terk ettiği bazı nafileleri hiç terk edilemez görmek böyle bir uygulamadır. Yolculukta nafileleri hiç terk etmemek bunun örneğidir. Başka bir örnek de tavaf ederken neye mal olursa olsun Hacerulesved’i öpmeye çalışmak da başka bir örnektir.
- Mubah olan şeyleri yasak gibi görmek de hatadır. Adeta mubahlarla meşgul olan cennete gidemez gibi kabul edilmiş olur ki aslında böyle bir anlayış dine karşı da bir cürettir.
- Dinde var olan ruhsatları kullanmamak da yanlıştır. Emreden de Allah, ruhsat veren de Allah olduğuna göre kulun ruhsatları sakıncalı gibi görmesi temelden yanlıştır. Örnek olarak hasta olanın orucunu ertelemesi bir ruhsattır. Doktorun tavsiyesine rağmen bu ruhsatı hata gibi görmek gayet yanlış bir iş olur.
- Farklı fetvalar ve hükümler bulunduğunda en ağır ve en zor olanı tercih etmek bir fazilet değildir.

  1. Müslüman insanın neden kendisine böyle bir “zoru arama” mantığı oluşturduğunu incelediğimizde şunlar dikkatimizi çeker:
    Dinin esasını bilememek, kör taklit ve özenti, kolayından sevap biriktirme emeli, yanlış zühd ve takva anlayışı, ihtiyatlı olma arzusu, eski hatalarından kurtulma takıntısı, çok ve gereksiz sorgulama, vesvese, riya ve şöhret hastalığı.
  2. Bu tür zorluğu tercih etme uygulamalarının kişinin dindarlığına ve Müslüman toplum yapısına getirebileceği muhtemel tehlikeler de vardır. Şu başlıkları örnek olarak kaydedebiliriz:


Dinin yanlış anlaşılması, bidate kapı aralanması, önceki ümmetlerin dindarlarına benzeme riski, zoru aradıkça Allah’ın kuluna zorluk yaratması, kişinin esasen kendisini zayıf ve yetersizliğe itmesi, bunun sonucu olarak da daha az ibadet ve daha az etkili bir kişilik oluşması, başkalarının hakkının çiğnenmesi, erken bıkma ve terk etme oluşması, doğan bir sonuç olarak günahlara yol açma zikredilebilir.

  1. Bu tür uygulamaları yapanların genelde kendilerine özellikle ilk üç asırdaki kimi âbidlerin mesela bir rekâtta hatim yapmasını örnek almaları da dikkat çeker. Bu noktada deriz ki:


- Bir kere o tür haberlerle dinimizin temel kurallarını karşılaştırdığımızda bize düşen dinimizin kurallarına sarılmaktır. Biz kişilere değil dinimize bağlıyız.
- Bu tür nakillerin bir bölümü abartılı ve aslı ispat edilemez haberlerden oluşmaktadır.
- İlk dönem âbidlerinden doğru olduğuna inandıklarımız için de söyleyeceğimiz bir söz vardır. O söz de şudur: O şahsiyetlerin bulunduğu zaman dilimi, çevreleri ve özel konumları onları bizim onlarla kıyas edilmemiz zor olarak bir seviyeye getirmiş olabilir. Bazı kulların keramet seviyesine gelmesi bunun açık bir örneğidir. Biz o noktaya gelmeyi, onların ulaştığı en üst seviyeden başlayan bir süreçle elde etmeye çalışırsak yanılırız. O noktaya şeriatın çizgileri ile yürüdüğümüz bir yolda gelmeyi hedeflemeliyiz.
Allah yardımcımız olsun. Âmîn.

Nureddin Yıldız