Yazılı Fetva

Müslüman dinini kimden öğrenecek?

8220
15.04.2020

Hocam, lütfen siz üzerinize almayın ama şöyle bir merakım var benim:
Sıradan bir Müslüman diniyle alakalı konuları kimden öğrenecek, kime güvenecek, her hoca kendine göre bir çizgi çizmiş gidiyor. Hocalar hep vatandaşı suçluyor ama kendileri toplayıcı ve toplanmış durmuyorlar, siz nasıl bir yöntem tavsiye ediyorsunuz bu konuda?

Sizin için şöyle bir özetleme yapabilirim:
 
1. Her Müslüman, günlük hayatına ve iş olarak yaptığına dair dininin hükümlerini öğrenmek zorundadır. Hayatına yeni soktuğu bir iş varsa mesela evleniyorsa onunla alakalı temel din bilgisini öğrenecektir. Külfetsiz, emeksiz ve kuralsız bir dindarlık olamaz. Bir iş kuruluşu yapan o işin temel inceliklerini öğrenecektir.
 
2. Bir Müslüman, dininin ona ne emrettiğini Kur'an’dan ve Peygamber aleyhisselamın hadislerinden öğrenir. Bu tür bir öğrenme elbette medreselerde yıllar süren bir eğitimi gerektirdiği için çok az Müslüman böyle bir öğrenme ile öğrenir. Bu nedenle Müslümanların geneli, âlimlere sorarak veya kitaplarını okuyarak dinlerini öğrenirler. Bu durumda da Müslüman’ın;
 
a. Âlime sorması,
 
b. Bir kitabı okuması öğrenme yöntemi olur.
 
3. Hangi âlim, hangi kitap sorusu öne çıktığında da deriz ki:
Elbette, sesini yükselten herkes Müslüman’a din öğretecek değildir. Bilhassa bizim çağımızda iletişim imkânlarının yaygınlaşması ile herkes âlim rolüne girmiş sayılmaktadır. Bu noktada da Müslüman’ın “seçme kabiliyeti” bir imtihan olarak önünde durur. Dinine dair bir soru soracağı kişinin, ne kadar dininin adamı olduğunu incelemesi yani dine dair konuşan ama dini yaşamayan biri ile yaşayan biri arasında ayrım yapmak Müslüman’ın imtihanı olur. Sahte para ile doğru parayı ayırmak zorunda olduğu gibi, âlim ile âlim kılıklı arasındaki farkı da görecektir. Çevresi, birikimi, geçmiş örnekleri incelemesi, âlimin üzerindeki ihlâs belirtileri, ekonomi ve şöhret ile alakası gibi bağlantıları ile dininin âlimini bulmak zorundadır. Bu noktada şöyle bir benzetme yapabiliriz: Doktorlar arasında iyisini bulduğu gibi âlimler/hocalar arasında da iyisini bulacaktır.
 
4. Müslüman, dinini öğrendiği âlimin saygınlığını koruyacaktır ki, ondan öğrendiği din kendisi için ciddiyet sağlasın. Saygınlığını korumakla onu putlaştırmak arasında dengeli duruş şarttır.
 
5. Farklı görüşlerin bulunduğu bir ortamda Müslüman, aynı şartlar ve düzeyde gördüğü âlimler arasında ihlâsa en yakın olan, dünyaya meyilden uzak duran görüşü ve sahibini tercih eder. Müslüman’ın gayesi Allah’ın rızasıdır. O rıza da ahirete, haramdan kaçınmaya en yakın olana her zaman daha yakındır. Yaşadığı siyasi ortamın etkisi altında kalanla dini hissiyatında hür mantıklı olan arasındaki farkı, maişetini yazdığı kitaplarından temin edenle insanların malından istifade etmeyen arasındaki ince çizgiyi anlamak yol göstericidir.
 
6. Her zaman kolayı, gönüllere hoş geleni tercih eden, çevreyi ve toplumu üzmeme tarafına kayan birine tercih etmek Müslüman için, bile bile risk almaktır. Aynı şekilde âlimlerin, ruhsatlandırdıkları şeyleri arayıp bulmak da bir hastalıktır. Müslüman, Allah’ın rızasını, helali arayan insan olmalıdır.
 
7. Müslüman için “şu mezhepten olacak, bizim ekolden olacak” diye bir arayış da olmamalıdır. Ona dinini öğreten kim ise ya da yaşadığı yerde Allah’ı ve dinini kim öğretiyorsa ondan dinini alır. Marka tutkunluğu gibi bir tutkunluk gerekli değildir. Gerekli olan takvadır, şeriata uygunluktur.
 
8. Müslüman, önceden öğrendiği şeylerin bazılarını sonradan farklı olarak öğrenirse şunu yapar:
Çıplak gözle bakıldığında yeni bilgiyi sunanın bilgisi daha derin, takvası daha üstün, siyaset ve çevreden etkilenmişliği daha az biri ise onu tercih eder. Böyle değilse her farklı görüşle yeni bir mecraya girmesi gerekmez.
 
Bu hususta ilave bir bilgi olarak şunu da söylemeliyiz:
 
Bu mesele, zannedildiği gibi içinden çıkılamaz, kavganın/kargaşanın içinde eriyip gidilecek bir mesele değildir. Allah, herkese aradığını verir. Tartışma ve sürtüşme arayan, âlimlerin birbirlerini yiyip bitirdiklerini zanneder ve o da yenir bitirilir o zeminde.
 
Derdi dinini yaşamak olan ise aynı ortamda ibadetini yapar, haramlardan kurtulur. Belli şeyleri eksik yapsa bile Allah’ın rahmeti onu kuşatır.
Ne aradığını bilmeyen biri de bir ona bir buna bakarak ömrünü geçirir gider. Dine bir eğlence gibi bakmakla onu dünya ve ahiretimizin saadeti olarak görmek meselesidir bu mesele. Allah Teâlâ hepimizin muini olsun.

Nureddin Yıldız